Tarih: 05.05.2025 10:57

Ekonomistler piyasanın enflasyon beklentisindeki artışı nasıl yorumluyor?

Facebook Twitter Linked-in

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Nisan ayı enflasyon verilerini 5 Mayıs Pazartesi günü saat 10.00'da kamuoyuyla paylaşacak.

TÜİK'in açıklamasından önce Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), piyasa beklentilerini yansıtan Nisan 2025 Piyasa Katılımcıları Anketi'ni yayımladı.

Reel ve finansal sektör temsilcilerinden oluşan 71 katılımcının görüşleriyle hazırlanan ankette, yıl sonu enflasyon beklentisi bir önceki döneme göre artarak yüzde 28,04'ten yüzde 29,98'e yükseldi.

12 ay sonrası TÜFE beklentisi yüzde 24,55'ten yüzde 25,56'ya, 24 ay sonrası beklenti ise yüzde 17,06'dan yüzde 17,69'a çıktı.

TÜİK verilerine göre Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE), Mart 2025'te aylık bazda yüzde 2,46 olurken, yıllık bazda yüzde 38,1'e gerilemişti.

Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Hatice Karahan, 24 Nisan'da Washington'da düzenlenen Küresel Görünüm Forumu'nda yaptığı konuşmada, Mayıs 2024'te yüzde 75 seviyesinde olan yıllık enflasyonun Mart 2025 itibarıyla yüzde 38,1'e gerilediğini belirtti.

Karahan, enflasyondaki bu düşüşün hem piyasa hem de hanehalkı beklentilerini olumlu etkilediğini vurguladı.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de 18 Nisan'daki Uluslararası Ekonomi Zirvesi'ne gönderdiği video mesajda, enflasyonun 10 aydır aralıksız düştüğünü ve bu düşüşün kararlılıkla süreceğini söyledi.

Şimşek, "Bu konuda çok güçlü bir siyasi irade ve çok güçlü bir programımız var" ifadelerini kullandı.

2 YIL SÜREN İSTİKRAR PROGRAMI YOKTUR'

Bu tabloyu BBC Türkçe'ye değerlendiren Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan, Türkiye'deki enflasyonun artık yapısal ve dirençli bir nitelik kazandığını vurgularken, para politikasının tek başına yeterli olmayacağına dikkat çekti.

"Enflasyonu tetikleyen ilk unsurlar pandemi ve uluslararası tedarik zincirindeki arz şoklarıydı. Ancak sonrasında, Merkez Bankasının 'heterodoks' politikaları ve siyasi müdahalelerle tablo daha da ağırlaştı" diyen Yeldan'a göre enflasyonla mücadele için toplumsal mutabakat içeren, maliyeti yüksek ama hedef odaklı gelirler ve sosyal politikalar gerekiyor.

2023 Haziran'ında Mehmet Şimşek'in bakan olarak göreve gelip ekonomi yönetiminin değişmesiyle "rasyonel politikalara" dönüş vaadi verildiğini hatırlatan Yeldan, bu vaatlerin hayata geçirilemediğini savundu.

"Merkez Bankası'nın gecikmiş adımları ve güven kaybı, enflasyonu kalıcı hale getirdi. Bugün geldiğimiz noktada, sadece para politikasıyla mücadele yeterli değil," diyen Yeldan, kapsamlı bir gelirler ve sosyal politika stratejisi gerektiğini belirtti.

"2023 Haziran'dan bu yana 2 yıl geçti. İnsanlık tarihinde 2 yıl süren istikrar programı yoktur. İstikrar programları kısa sürede etki eder; birkaç ayda sonuç alınır. 2 yıllık süreç artık istikrar değil, bir kalkınma stratejisi olur.

"Bu süre zarfında Türkiye'nin gelirleri çok iyi planlanmış bir servet vergisi, örneğin bir deprem vergisi gibi, aynı zamanda kapsamlı sosyal yardım mekanizmaları ile desteklenen bir program uygulaması gerekiyordu. Bu fırsat kaçtı."

Koç Üniversitesi'nde ve İngiltere'deki Durham Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan ekonomist Doç. Dr. Cem Çakmaklı, bu tabloyu değerlendirirken özellikle 19 Mart'ta Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden uzaklaştırılmasıyla yaşanan siyasi gelişmelerin ardından piyasalarda oluşan güvensizliğin, sadece para politikası araçlarıyla giderilemeyeceğine dikkat çekti.

BBC Türkçe'ye konuşan Çakmaklı'ya göre, rezervlerdeki hızlı erime ve Türkiye'nin artan risk primi bu güvensizliği pekiştiriyor:

"19 Mart'tan sonra bir kırılma oldu ve bana kalırsa bu pek geçici değil. İlk başta 40-50 milyar dolarlık bir rezerv erimesi yaşandı. Net rezervler şu anda 7 milyar dolara kadar gerilemiş durumda. Para politikasındaki güvenin de işe yaramayabileceği bir pozisyondayız."

'ŞİMŞEK'İN AÇIKLAMALARI GERÇEKLİKTEN UZAK'

Yeldan, enflasyonla mücadelenin sosyal adalet temelli bir boyutu olduğunu vurguladı.

TÜİK verilerine dayanan hesaplamalarına göre, düşük gelirli vatandaşların yaşadığı enflasyon resmi oranın çok üzerinde:

"Alt gelir gruplarının tüketim kalıplarına baktığımızda – gıda, kira, ulaşım gibi kalemler – bu kesimlerin karşılaştığı enflasyon yüzde 50-60 civarında. Merkez Bankası'nın ilan ettiği yüzde 30'luk oran, bu kesimin mutfağına iki katı olarak yansıyor. Bu koşullarda insanlara 'enflasyonla mücadelede başarılıyız' diyemezsiniz. Yılda bir kez yapılan asgari ücret zammı ile bu güven yeniden kurulamaz. Zamana yayılan, sürdürülebilir sosyal politikalar gerekir."

Yeldan'a göre, Merkez Bankasının güven kaybı yaşadığı bir ortamda Şimşek'in "kristal küre bize enflasyonun düşeceğini söylüyor" türünden açıklamaları inandırıcı bulunmuyor:

"Sayın Şimşek'in açıklamaları gerçeklikten uzak. Ekonomik güven tahrip edilmişken, sadece beklenti yönetimiyle bu iş yürümez. Merkez Bankası'nın politika faiziyle sınırlı çözümleri, ne içeriden gelen şoklara – örneğin 19 Mart krizi – ne de dışarıdaki jeopolitik sarsıntılara karşı yeterli olacaktır."

Doç. Dr. Çakmaklı'ya göre Türkiye'de sıradan vatandaş, enflasyonun düşeceğine dair inancını kaybetmiş durumda.

Bunun temelinde sadece ekonomik veriler değil, aynı zamanda mevcut politik atmosfer de yatıyor:

"Vatandaş, devamlı politik şok geldiğini biliyor. Böyle bir ortamda geniş toplum kesimlerini enflasyonun tek haneye ineceğine inandırmak çok zor. Ya politik yapıyı düzelteceksiniz ya da uzun süreli bir resesyon olacak. Ancak hükümetin bu ikinci seçeneğe izin vermesi imkânsız.

"Kamu tarafı enflasyonun o kadar da düşmesini istemiyor olabilir. Enflasyon, devletin borçlarını daha kolay ödemesini sağlar. Vatandaş da bence alttan alta bunu biliyor."

'PROGRAMIN SONU GELMİŞ OLABİLİR'

Uzmanlara göre Türkiye'nin enflasyonla mücadele edebilmesi için ekonomi politikalarının tüm toplumu kapsayan adil bir mutabakatla yürütülmesi gerekiyor.

Ancak mevcut siyasal atmosferin bunu sağlayacak iradeye "sahip olmadığını" savunan Yeldan, şöyle devam etti:

"Gelirler politikası bir maliyet yaratır. Bu maliyeti kimin üstleneceği konusunda netlik gerekir. Üst gelir gruplarına, finansal sermayeye yük bindirecek bir düzenleme şart. Ama bugün hükümetin böyle bir stratejiyi oluşturacak ne gücü ne de vizyonu var."

Çakmaklı'ya göre, mevcut ekonomik program artık sonuna yaklaşıyor olabilir. Çünkü yapısal kırılmalar, rezerv kayıpları ve artan döviz talebi, programın sürdürülebilirliğini tehlikeye atıyor:

"Döviz talebi devam ederse ya faiz artırılacak ya da eksi rezervlere geçilecek. Yazın turizm gelirlerine güveniliyor ama bence bu sürdürülebilir değil. Eğer ekonomik verilerde düzelme görülmezse, enflasyonun daha yüksek seyretmesine göz yumulacağı, büyümeye odaklı yeni bir program açıklanabilir."


 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —